Karabük’te yaşayan Tuğçenur (26) ve Sinan (26) İncebacak çifti, geçtiğimiz yıl evlendi. İncebacak çifti ilk çocuklarını kucaklarına alma hayali kurarken, 30 haftalık hamile olan ve aşı yaptırmayan Tuğçenur İncebacak, koronavirüse yakalandı. Birkaç gün içinde kötüleşen Tuğçenur İncebacak, Karabük’te hastaneye kaldırıldı. Eşi Sinan ise aşılı olduğu için hastalığı ayakta atlattı. 8 gün hastanede yatan genç kadın ağırlaşınca, ambulansla İstanbul’daki en büyük pandemi merkezlerinden Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sancaktepe Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevk edildi. Burada acilen sezaryene alındı, sezaryen sonrası entübe edildi ve yoğun bakıma kaldırıldı. Solunum cihazına bağlı olmasına rağmen kandaki oksijen seviyesi yüzde 40’larda kalan genç anneyi kurtarmak için canla başla mücadele eden Prof. Dr. İlhan Varank Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Klinik Şefi Doç. Dr. Murat Uğur ile Yoğun Bakım Uzmanı Doç. Dr. Esra Adıyeke, onu yapay kalp akciğer makinesi ECMO’ya bağlamaya karar verdi. Tuğçenur İncebacak hemşireler, doktorları ve onu görmeye dahi giremeyen eşine, sürekli mektuplar yazdı. 38 gün sonra ECMO’dan ayrılsa da 11 gün daha yoğun bakımda tutuldu. Hiç göremediği bebeğini ise ancak başucuna asılan fotoğraflarından sevebildi, 49 gün sonunda servise çıktıktan sonra, hastane odasında birkaç dakikalığına kucağına alabildi. Hastanede 10 gün daha yattıktan sonra geçtiğimiz haftalarda taburcu edilen Tuğçenur, nihayet memleketi Karabük’e dönerek neredeyse 2 ay sonra bebeğine tam olarak kavuşabildi. Tuğçenur İncebacak’ı haftalar süren tedavisinden sonra bebeği ve ailesine kavuşturan sağlık ordusundan Doç. Dr. Murat Uğur, “Tuğçenur’un ambulansla yoldayken saturasyon değerleri ciddi oranda düşmüş, buraya geldiğinde durumu gerçekten çok kritikti. O nedenle hemen sezaryenle bebek alınıp Tuğçenur solunum cihazına bağlandı. Ondan çok kısa bir süre sonra da ECMO ihtiyacı oldu. 38 gün ECMO’da takip ettik. ECMO’dan ayırdıktan sonra 11 gün de yoğun bakımda kaldı. Sonra servise aldık. Bebeğin sağlığı da iyi.” dedi. Genç annenin yoğun bakımda yatarken kendileriyle sürekli irtibat kurmaya çalıştığını ve mektuplarla iletişim kurmayı başardığını anlatan Doç. Dr. Uğur, sözlerini şöyle sürdürdü: “En etkileyici olanı ise bir Cuma sabahı vizitte, ‘Hocam dün gece çok kötü geçti, ekibi çok yordum. Sizlerden özür dilerim, iyileşme sürecim uzayacak, beni makineden daha geç ayırmak zorunda kalacaksınız galiba’ yazmıştı. Biz buna çok duygulandık; kendisine her şeyin yolunda olduğunu, planladığımız şekilde makineden ayıracağımızı söyledik. Gerçekten de tedavisi planladığımız gibi ilerledi. Mektupla iletişim kurması, daha motive olmasını sağladı. Sıkıntılarını anlatabildi, tedaviye daha kolay uyum gösterdi.”
Lise arkadaşı eşi Sinan ile 15 yıldır süren bir sevgi ile evlendikten sonra, ilk bebeğini kucağını almanın hayallerini kurarken birden kendini yoğun bakımda bulan Tuğçenur İncebacak, koronavirüs yüzünden hiçbir şeyin hayallerindeki gibi olmadığını söyledi. İncebacak, “Hem solunum cihazına, hem ECMO’ya bağlıydım. Sesim çıkmıyordu, derdimi anlatabilmek sadece mektuplarla mümkündü. Yazdım, sadece yazdım. (Bebeği ilk kucağıma almam) Çok değişik bir duygu. Kokusu hala burnumda, sağlığı çok iyi şimdi şükür. O da benim gibi savaşçı çıktı. Çünkü 31 haftalık doğdu, ciğerleri gelişmemişti Kovid’den de hasar görmüştü.” dedi. Hamileliği sırasında aşı olmaya gittiğini, ancak son anda vazgeçerek geri döndüğünü anlatan İncebacak, herkesi uyararak sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben aslında aşı olmaya gittim, kapısına kadar gittim, formu doldurdum. Ama son anda vazgeçtim riskli diye. Keşke yapmasaydım, içeride onca gün boyunca gerçekten çok zor zamanlar geçirdim; hiçbir şey televizyonlarda izlediğimiz kadar basit değil. O kadar zor ki, yoğun bakım aşısız Kovid hastaları ile dolu. Ne olur herkes aşısını olsun. Aşısız kimse kalmasın. Bu süreçte ülkemin değerini bir kez daha anladım. Doktorlarımızın bilgisinin yanında merhameti ve sevgisi, hemşirelerimizin çabası, yoğun bakımda bebek gibi baktılar bizlere. Perfüsyonistlerimizin tecrübesi, yardımcı personellerin desteği, hiçbirini es geçemem, hepsine müteşekkirim iyi ki varlar.”
Eşinin toplamda iki ayı bulan hastane süreci boyunca askerliğini adeta yeniden yaptığını anlatan Sinan İncebacak ise o korkunç süreç boyunca eşinin telefonuna umutsuzca mesajlar attığını anlatarak duygularını şu sözlerle özetledi: “1 yıllık evliyiz ama 15 yıldır arkadaşız, liseden beri. Aniden hastalandı, 8 gün Karabük’te bir tedavi süreci oldu ama kötüye gitti. Aşısı yoktu. Ben aşılıydım ve bana bir şey olmadı. Sonra buraya sevk edildi. Gece yarısı geldik, acilen sezaryene alınmasına karar verildi. Doktoru durumunun çok kritik olduğunu, ameliyattan çıkamayabileceğini söyledi. O an yıkıldım. Bir saat içinde hayatım alt üst olmuştu. O ana kadar hala umudum vardı, o kadar kötü olamaz diyordum. Sezaryen ameliyatı yapıldı, solunum cihazına bağlandı. Ona rağmen oksijen satürasyon düzeyleri yüzde 40’lardaydı. Doktor, ‘Akciğerleri bitmiş, minicik bir alan kalmış, onunla nefes almaya çalışıyor vücudu’ dedi. Bebeği de başka bir hastanenin yoğun bakımına sevk ettiler. 31 haftalık doğduğu için, onun da ciğerleri kötü durumdaydı. O da Tuğçe ile beraber bir mücadele verdi yoğun bakımda. Allah tüm doktorlarımızdan sağlıkçılarımızdan razı olsun. Çok hızlı davrandılar. Biz, babamla 2 ay boyunca askerliği yeniden yaptık sanki Tuğçe’yi beklerken. Sonuçta içeride senin canın yatıyor, çok sevdiğin biri yatıyor. Askerlik gibi büyük sabır gerektiren bir süreçti.”
Lise arkadaşı eşi Sinan ile 15 yıldır süren bir sevgi ile evlendikten sonra, ilk bebeğini kucağını almanın hayallerini kurarken birden kendini yoğun bakımda bulan Tuğçenur İncebacak, koronavirüs yüzünden hiçbir şeyin hayallerindeki gibi olmadığını söyledi. İncebacak, “Hem solunum cihazına, hem ECMO’ya bağlıydım. Sesim çıkmıyordu, derdimi anlatabilmek sadece mektuplarla mümkündü. Yazdım, sadece yazdım. (Bebeği ilk kucağıma almam) Çok değişik bir duygu. Kokusu hala burnumda, sağlığı çok iyi şimdi şükür. O da benim gibi savaşçı çıktı. Çünkü 31 haftalık doğdu, ciğerleri gelişmemişti Kovid’den de hasar görmüştü.” dedi. Hamileliği sırasında aşı olmaya gittiğini, ancak son anda vazgeçerek geri döndüğünü anlatan İncebacak, herkesi uyararak sözlerini şöyle sürdürdü: “Ben aslında aşı olmaya gittim, kapısına kadar gittim, formu doldurdum. Ama son anda vazgeçtim riskli diye. Keşke yapmasaydım, içeride onca gün boyunca gerçekten çok zor zamanlar geçirdim; hiçbir şey televizyonlarda izlediğimiz kadar basit değil. O kadar zor ki, yoğun bakım aşısız Kovid hastaları ile dolu. Ne olur herkes aşısını olsun. Aşısız kimse kalmasın. Bu süreçte ülkemin değerini bir kez daha anladım. Doktorlarımızın bilgisinin yanında merhameti ve sevgisi, hemşirelerimizin çabası, yoğun bakımda bebek gibi baktılar bizlere. Perfüsyonistlerimizin tecrübesi, yardımcı personellerin desteği, hiçbirini es geçemem, hepsine müteşekkirim iyi ki varlar.”
Eşinin toplamda iki ayı bulan hastane süreci boyunca askerliğini adeta yeniden yaptığını anlatan Sinan İncebacak ise o korkunç süreç boyunca eşinin telefonuna umutsuzca mesajlar attığını anlatarak duygularını şu sözlerle özetledi: “1 yıllık evliyiz ama 15 yıldır arkadaşız, liseden beri. Aniden hastalandı, 8 gün Karabük’te bir tedavi süreci oldu ama kötüye gitti. Aşısı yoktu. Ben aşılıydım ve bana bir şey olmadı. Sonra buraya sevk edildi. Gece yarısı geldik, acilen sezaryene alınmasına karar verildi. Doktoru durumunun çok kritik olduğunu, ameliyattan çıkamayabileceğini söyledi. O an yıkıldım. Bir saat içinde hayatım alt üst olmuştu. O ana kadar hala umudum vardı, o kadar kötü olamaz diyordum. Sezaryen ameliyatı yapıldı, solunum cihazına bağlandı. Ona rağmen oksijen satürasyon düzeyleri yüzde 40’lardaydı. Doktor, ‘Akciğerleri bitmiş, minicik bir alan kalmış, onunla nefes almaya çalışıyor vücudu’ dedi. Bebeği de başka bir hastanenin yoğun bakımına sevk ettiler. 31 haftalık doğduğu için, onun da ciğerleri kötü durumdaydı. O da Tuğçe ile beraber bir mücadele verdi yoğun bakımda. Allah tüm doktorlarımızdan sağlıkçılarımızdan razı olsun. Çok hızlı davrandılar. Biz, babamla 2 ay boyunca askerliği yeniden yaptık sanki Tuğçe’yi beklerken. Sonuçta içeride senin canın yatıyor, çok sevdiğin biri yatıyor. Askerlik gibi büyük sabır gerektiren bir süreçti.”